27 Ağustos 2011 Cumartesi

Kendim yaptım... Kendim aldım, araya hediyeler kattım ;)

Doğum günümü geride bıraktığım bu günlerde çok fazla blog dolaştığımı söleyebilirim... Bu bloglarda çeşitli takı yapım aşamalarını gördükçe içim gidiyor hep ve bende dönemsel üretim yapma isteği uyandıran o dürtü yine atağa kalkınca kardeşimle birlikte boncukçunun yolunu tuttuk tabiii...

 Takı yapmak mesele değil kardeş... Mesele o mini minnacık boncukları misinaya geçirmek... Zira saatlerce çeşitli dedikodular eşliğinde geçirdik boncuklarımızı...

Sonuç; Ben çok sevdim kolyemi...Uzunluk oranını 2. denemede tuttursakta ve boncukları geçiricez diye canımız çıksada biz yaptık demek güzel...

Gelelim son dönemde aldıklarıma... Öncelik hediyelerimin tabiki... Filli kolyem ve siyah yüzüğüm karşı komşumuzun doğum günü hediyesi... En çok filli kolyemi sevdim ama biraz uzun onunda bi çaresine bakacağım en kısa zamanda...



Son dönemde aldığım kitaplarımda burda... Canlarım benim... Daha önce okumuş olduğum Peyami Safa nın 9. hariciye koğuşu nu yıllar sonra tekrar okumak istedim çünkü aklımda hiç bir şey kalmamış kitaplığımda da yoktu (daha önce arkadaşımdan alıp okumustum) görünce hemen aldım.. Zaten çok ince bir kitap o bitince hemen Erkek dedikodusuna başlamayı düşünüyorum...

Sevgiler
BAŞŞşşşşşhhh BAŞşşşhhhhHH

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Scrable kareleri...

Merhabalar herkese;
Sizlere güzel, eğlenceli, sürekli bir şeyler öğrenmenizi (tabi  bu rakibinizin birikimiyle doğru orantılıdır) sağlayabilecek, benim hayatımda uzun bir süredir varolan ve iyi bir rakibe sahip olduğum için sanşlı olduğum bir oyunun hayatımdaki yerinden bahsedeceğim veee oyunumuz "scrable"

Oynayanlarınız bilir scrable da yukarıdan aşagı ve soldan sağa yazdığınız her kelime anlamlı olmalıdır...

Gelelim oyunu öğrenme hikayeme... Yıllardır evimizin yakınında bulunan sahafa zaman zaman kitap almayacak olsamda (ki şuan elimde okunmayı bekleyen 11 kitap var) havasını solumak ve yenilerde neler var, ikinci ellere neler düşmüş merak ettiğim için giderim... Yine bir gün gittiğimde kitabevinin sahiplerinin değişmişti ve yeni sahibiyle kitaplar üzerine sohbete girdik... Bu sohbet her gittiğimde devam etti... Sonra her dostluk başlangıcında olduğu gibi adım adım ilerledik.. Kitap sohbetinden, güncel sohbete, sonra kahve içerken hayatımızın nasıl olduğuna ve görüşlerimize doğru ilerledik... Sonra ben her kitabevine gidişimde Mahmut Abinin (kitabevi sahibi) arkadaşlarıyla tanıştıkça onun ne kadar birikimli bi hayat yaşadığını öğrendikçe daha da bi sevdim onu... Kimi zaman şarap sohbetleri edip şiirler dinledik, kimi zaman çekişmeli scrable kavgarı yaptık... Ama her zaman çok eğlendik... Ve orada çok güzel dostlar edindim...

Scrable oynarken elinizde en fazla 7 harf vardır ve bu harfler kendi içlerinde puanlandırılmış olup, oyunu oynadığınız düzeneğin üzerinde de sizi puanlarınızı arttırmanız için yönlendiren noktalar vardır... Ve elinizde 7 harf varda "kurtkapanı" nı nasıl yazdınız sorusuna cevap; Mahmut abi "kapan" yazdı bende onu "kurtkapanı" na çevirdim...
Mahmut Abi sever böle hareketleri o yüzden beni tebrik eder her güzel hareketimde...
Hııımmm başka bir oyunumuza yakından bakalım ;)


Yine bir kutlama anı zira neden olduğunu unuttum...

Başka bir gün iş çıkışı Şairimiz Baran Beyle tanıştım (ki ben şiir sevmem) ama onlar seviyor diye çoğunlukla dinlemek zorunda kalıyorum... Hele hele Mahmut Abinin son şiirini yazması 4 aydan fazla sürdü diyebilirim... Sıkıntıysa her gittiğimde şiire 5 kelime de eklemiş olsa bana en başından alıp okumuş olması... tam bir eziyet halini almıştı... Allahtan şiir bitti :P Ama insan sevdikleri için zaman zaman sevmediği seyler yapmak zorunda kalmalı değil mi ? ;) Bu arada o gün süper bir şarap ısmarladı Baran Bey bize... Ramazan sonrasıysa benim için özel ayrılan bir şarabı varmış... Heyecanla beklemedeyim bayram sonrasını...
Heheheheh bu fotoğrafa güldüm kendi kendime... TDK ya ait sözlüğümüz yanımızda zira Mahmut abi zaman zaman saçma kelimeler yazıp öyle bir kelimenin gerçekten var olduğunu iddia edebiliyor... Bir gün "suma" yazıp "O ne demek?" dediğimde " Hani şu güreş varya" cevabını almışlığım var... Ben "sumak" yazmaya çalışıyor heralde diye düşünürken o "sumo güreşi"nden bahsediyormuş... Enteresan tabiii... Ayrıca
Scrable da 250 puanı geçemezsen IQ undan şüphe etmelisin der Mahmut abi.... Bu günse onu yendiğim ilk gün.. Gerçi oyunun sonunda o baya bi çirkefleşse de şampiyon belli, boynuz kulağı bi seferlikte olsa geçti ;)
İş çıkışı yorgun argın yine uğramışım kitap evine Mahmut abi hemen çıkarmış scrable ı... VEEE 7 harfimide kullanarak "evcimen" yazmısım... Oyunun kuralına göre elindeki harflerin hepsini bitirirsen ektra 50 puan alıyorsun (ki bu süper bir şey demek) ee ben bi de kelimenin 3 katına koymusum harflerimi hemde en yüksek puanlısından "V" harfimide kullanmısım.. Değmeyin keyfime... Fotoğraftada görüldüğü üzere ben çok mutluyken Mahmut abi şok içinde bakıyor "evcimen" kelimesine ;)

Bu da son maçımız... Başbaşa değiliz neredeyse 7 kişi var çevremizde... Ve ben çok kötü yenilmiş olarak ayrıldım kitabevinden... Maksat muhabbetti o gün Allahtan ;)

Oynayanlarınıza bir şey diyemem ama henüz scrable la tanışmamış olanlarınıza şiddetle tavsiye ediyorum... En kısa zamanda tanışın... Hatta gelin beraber oynayalım... Mahmut abinin değimiyle katlayıp koyayım sizi :P İşin şakası tabii eğlenelim, gülelim ;)

Sevgiler

BAŞŞAşşşşhhh BAAşşşhhhHH

Bir kit_up, bir Ser_up: Stefan Zweig - Santranç

Şöyle bir en son sizlerle enformasyon haline girdiğim ve okuduğum son kitabın paylaşımına baktımda ( az okuduğunu düşünsemde) sizinle paylaşmadığım baya okunmuş ve okunulması tavsiye edilecek kitaplarım birikmiş... ve hemen geçiorum paylaşıma ;)

Öncelikle "Stefan Zweig-satranç" önermem gereken kitaplar arasında... Zaten kitabı alıyorsunuz elinize ve bitirip kalkıyorsunuz.. OLAY BU... Sahafımızın önerisi üzerine kardeşim aldı satrancı ve hemen bitirince bende meraklandım... okuyayım dedim... İyiki okumusum...

Birazda yazarın hayatından etkilendiğimi söyleyebilirim... Bi insan neden karısıyla birlikte intihar ederki ? sorusu beni çok fazla düşündürdü...

Kitabın konusuna gelecek olursak;

New York’tan Buenos’e giden bir yolcu gemisinde yolcular arasında bulunan bir milyoner , dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic’e , ücret karşılığı bir parti satranç oynamayı önerir. İkisinin oyununu izleyen Avusturyalı Dr.B oyun sırasında kendini tutamayıponların oyununa karışınca, şampiyonla karşılaşması önerilir kendisine. Gestapo tarafından bir otel odasına kapatılan, oyalanacak hiç bir şeyi olmadan, bu odada uzunca bir süre tek başına kalan, yalnızca sorgulama için bu odadan çıkartılan Dr.B bir gün, rastlantı sonucu gizlice eline geçirdiği bir satranç kitabından bu oyunun bütün inceliklerini öğrenmiştir. Satranç tahtası ve taşları yoktur, ancak, önce ekmek içinden yaptığı satranç taşlarıyla sonra da tümüyle belleğinde oynayarak kurumsal bir satranç ustası olup çikar. Ancak bu tutkusu yüzünden sinir krizlerine beyin ağrılarına yakalanır.

Topu topu 85 sayfa olan bu kitabı bir solukta okuyacağınızın garantisini verebilirim... Tarafımdan referans olunur ;) Dediğim gibi elimde okunup tavsiye edilmeyi bekleyen çok kitap var... Fırsat buldukça paylaşacağım...

BAaaaŞşşşşHhh BAAAAaaşşşŞŞŞhhh

Çeyrek asırıda bitirdim yaaa helal olsun bana...

Dırıdıdım dırıdıdım.... Tehlike çanları şiddetli bi şekilde çalmaya başladı... Korkuyorum artık... Korkarım engellenemez bi şekilde 20 li yaşlarımı geride bırakacağım... Çeyrek asır gitti... 26 (rakamla) yirmi altı (yazıyla) :) ( gözüme ii gözüksün die defalarca yazıorum :P) yasımdan bizzat gün almıs durumdayım ama ziyanı yok yılbasına kadar 25 sayılırım diye kendimi avutmaktayım... Neyse gelelim doğum günüme... Ben böle ramazan diye hiç bir program yapmayıp gün içinde evde takılıp, akşamda yine evde olmak üzere ailemle bi pasta üfleyip geçiştiririm doğum günümü diye düşünmüştüm... Doğum günüm geldi çattı ve iş arkadaslarımdan bir arkadasım aradı... Nbr? Nasılsın ? hoş beşi geçtikten sonra akşam iftar yemeği düzenlediklerini benide aralarında görmek istediklerini söyledi bende gayet samimi olaraktan aynen şu kelimeleri söledim; " ya cnm bnim bugün doğum günümde ailemle evde olmam gerekebilir o yüzden onlarla bi konusuyım ona göre sana haber veriyim olur mu ?" dememle birlikte... "süpersin sen yaa" diye bi yanıt aldım ve doğal olarak neden sorusunu yönelttim... "cnm zaten senin için düzenledik bu yemeği" dedi ve ben böle bi mutlu, bi hüzünlü oldm ama yinede ailemle bi konusuyım seni arıyım dedim... Vee sonuc olarak Ailem ve İş arkadaslarım olmak üzere iki doğum günü kutladım... Vee her ikisinde de çok eğlendim...

 
Nedense hazırlanıp odamdan çıkmadan önce güneş gözlüklerimi takmıs olurum genelde (annem güneşten korunmamız konusunda çok hassastır ondan olabilir diye düşünmekteyim) Bu kız kapalı mekanda güneş gözlüğüyle takılan bi krocan demeyin diye açıklama yapmak zorunda hissttim kendimi...


Organizasyonu düzenleyen cnm arkadasım benim...
Organizasyon destekçisi... İşin aslı bana sürpriz yapmak zordur.. mutlaka yüz defa ( söyletene ve bıktırana kadar) sorarım... Gel gelelim bu iki karakter benim tarihimde bir ilki gerceklestirerek bana sürpriz yapmayı basardılar... Seviyorum onları ve ince düşünen karakterlerini...


Yüzüğümü sevmiş olmalı ;)



Tabi bana hiç bi şey çaktırmıyorlar... ben böle 2 erkekle yollara düşmüşüm... kim gelicek nereye gidicez haberim yok... yoldan toplaya toplaya gittik... Kızları görünce pek bi mutlu oldum tabii...
Gidiyoruz gidiyoruz yol bitmiyor... En son boğaz köprüsünü geçtik ben mızmızlanmaya başladım... 10 dk sonra Beylerbeyinde denizin dibinde süper bir restaurantta buldum kendimi...


Yemekler yendi ve pastam geldi... Oleeeyyy..
Pastam temalı aslında bakmayın öyle durduğuna... Arkadasım bana "Güllerin gülü "der... Lakin üzerinde ki gül bu hitabını esas alarak düşünülmüştür...




Resimlerin kalitesine takılmayın :P Ben takılmıorum... Yaa fotoğraf makinesi tasımaya üsendiğim için tlf la çekiyorum... İşte napiim bu kadarda üşengecim...
Fallar kapatıldı bakıldı... sohbetler ediliyor...
Deniza karsı efkarlı keş gençleriz biz...



Geç denebilecek bi saatte eve gelinir hemen kostüm değiştiriilir ve bir diğer kutlamaya geçilir...

Enes bizim karsı komsumuzun beybisi ama bizimde sayılabilir... kendisi 3 buçuk yasında ve elimize doğdu... Evimizin bebeyi o
My family...

Ve bir doğum günümün daha sonuna geldik yayında (bana) ve yapımda (arkadaslarıma) emeği geçen herkese bir daha tesekkür etmeyi bir borç bilirim...

Hee bi de doğum günü hediyeleri var tabiii... onları da sırayla kullandıkça gösteririm heralde diye düşünmekteyim... Belkide onlar için özel bir post hazırlarım... Ne dersiniz hoş olmaz mı ?

BAAŞşşşşşhhh BAşşŞŞşhhHH

21 Ağustos 2011 Pazar

Tatilin devamı...

Tatilimin bi kısmını bi kaç post önce paylaşmıştım... Aslında çok minik bi kısımdı paylaşılan kısım... Deniz, kum, çakıl, eğlence, doğa yürüyüşleri, geceler, güneş, yaşasın yemek yemek derken ne kdar da çabuk geçmiş :( neyse fotoğraflara bakıp bende maziye gideyim bari...

 Önce böle bakarım denize soğuk mu, sıcak mı? diye...

 Sonra geri gelirim... genelde hep soğuktur çünkü :D

 Arkamızda bulunan 99 adet dik merdiveni her gün mutlaka inip çıktım..




Hhehehehhe apaçi dansı yapmamın sebebi denizin soğukluğudur... korkmayınız hala kendimdeyim :D



Tatilin 3. günü teyzemin İstanbul daki komsuları geldi ailecek bizimle birlikte 4 gün kaldılar... ve daha önce de tanıdığım İremle tatilim daha da keyifli hale geldi...


Bir denize girerken donma hali daha... Ayrıca kabul ediyorum biraz fazlalığım var... Biraz ama di mi ??? fazla değil :P

Tabbiii en önemlisi tatile giderken götürülen kitaplar... Benim genelde çantamda 4-5 kitap olur... 2 si mutlaka kardeşimindir... Diğerleriyse benim ve her an plajda sıkılabilecek diğer bir tatil arkadasımı düşünülerek alınmış olur ;) Fotoğraftada görüldüğü gibi tarafımdan kuzenime hemen bir kitap temin edildi...


Daha önce de sölediğim gibi akşam yemeğinden önce doğa yürüyüşlerine çıktık...





Ne yazıkki bizim bulunduğumuz yerde bir market bile yoktu ve bizde maksat muhabbet olsun diye yürüyüşlerimizi kimi zaman yan köylerdeki marketlere yaptık... Gidiş ve geliş 8 km yürüdüğümüzü söyleyebilirim... Markete ulaştığımızda  gerçekten çok mutlu ve şaşkındır... eee her gidişin bi dönüşü olduğu için birazda kaygılıydık :)

hep yüzdük dinlendik, birazda eğlenelim dedik ve amcam bizi kafaları çekmeye götürdü... ohhh miiisss..
 Göya karşılıklı göbek atıyoruz... resmen birbimize sırtımızı dönmüş yılan dansı yapar modda takılıoruz kendi alemimizde...
 Daha öncede sölediğim gibi pisti görmeyiveriyim...
 ohh ohhh.... yandan...

Aileyle dondurma yemek için çıkılan bir doğa yürüyüşü daha...
 hehhheehh bu ve bi sonraki fotoğrafa baktığımda lost dizi afişine benzetiyorum... Özellikle annemi... Jack gibi durmuş resmen...
 Anneler ve çocukları...


 Double kardeş... Annem, teyzem, ben ve kardeşim... Öle kardeş kardeş takılıyoruz demenin tam vakti...
Zira teyzem bi taraftan beni öpme derdindeyken kardeşim başka yöne el sallıyor...


Böylede mutlu gideriz plaja...

 Veee kuzenimin beni yakaladığı an... Şilenin merkezinde gece pazarı kuruluyor bizde tatilimizi orda geçirdiğimizde mutlaka uğrarız... o gecelerden birinde ben muhtemelen yandan yandan da olsa çantacı veya ayakkabıcı görmüşken...

Son olarak bir haftasonu plajımıza gösterilen ilgiden bir kare... H.içi sakin sakin güneşlenen, denize girsek mi girmesek mi? diye düşünen biz... H.sonu kumsalda ne kelime, deniz içinde yer bulamıyoruz...

Sevgiler

BAaaaaşŞŞŞhhHH baaAAşşşhhH